Fizik dersleri -hala varsa- görenler hatırlayacaktır. Akustik’te (ses bilimi) Rezonans diye bir şey vardı.
Ses bir titreşim ya, eğer iki tıpatıp aynı titreşim -üstelik aynı fazda- üst üste binerse, genlik iki katına çıkıyor.
Yani aynı sesi 2 kat daha şiddetli olarak duyuyoruz. (Hani hamamlarda şarkı söylerken seslerden birinde bütün hamam uğuldar ya, işte o.)
Peki ya ters fazda gelirlerse? O zaman hiçbir şer duymayız. Aynen eşit güçte iki grubun yaptığı halat çekme oyununda olduğu gibi.
Sivil toplum girişimlerinde başımıza gelenler de aynen buna benziyor.
Bir konuyu dert edinip o konuda sesimizi duyurmak, bozuk gidişata “Dur” demek istiyoruz.
Ama iki satırlık bir “Ortak metin” hazırlamaya kalktığımızda, birbirimizi o kadar törpülüyoruz ki, ya biz tepki gösterene kadar iş işten geçiyor, ya da ortaya çıkan metin (bileşkemiz) her birimizin tek tek söyleyebileceğinin çok gerisinde kalıyor. Ortak Paydamız yerine, birbirimizi nasıl etkisizleştirdiğimizin belgesi çıkıyor ortaya.
Neden peki?
Neden 1 artı 1 = 2 değil de sıfır olabiliyor?
Çünkü:
– Şu kelime olmamalı, bu kelime olmalı.
– Virgül değil noktalı virgül.
– Onun ne işi var burda? O varsa ben yokum.
– Filanca yoksa ben de yokum
Farkındaysanız, bizi ortak bir metin aramaya iten ortak amaç veya görüş unutulmuş, gitmiş, başka kıstaslar devrede.
Senin onunla ne işin var yanyana?
Herkesle yan yana da, karşı karşıya da olabilirim. İş’in ne olduğuna bağlı.
Söz konusu bir grev ise, tabii ki işçilerle yan yana olacağım, grev kırıcılarla değil.
Ama “iş” deprem yıkıntıları altından can kurtarmaksa, yan yana çalışacağım insanlardan parti rozeti mi soracağım? Az önce karşı karşıya olduğum grev kırıcıyla da yan yana olabilirim bu amaç için, değil mi?
Eğer biriyle herhangi bir konu için yan yana gelirken o kişinin tüm görüş, duruş ve davranışlarına göre karar verecekseniz vay halinize. Nereden bulacaksınız “her konuda” tam uzlaşma sağlayacağınız kişiyi?
Hemen söyleyeyim: Aynada. Zira sizinle her konuda anlaşacak tek kişi var:
Kendiniz. (Bazen o da şüpheli ya…)
Çözüm var mı?
Bence var ve çok da basit:
1. Devlete hesap verme zorunluğu olan dernekti, vakıftı, o işlerle sakın uğraşmayın. En iyi çare: “Girişim”. Yani devletin kontrolüne gireceğiniz resmi bir kayıt-kuyut yok. Üyelik yok, yönetim kurulu, başkan filan yok.
2. Yapılacak iş ne ise, sadece onu yapmak için bir araya gelsin insanlar. Dar amaçlı olsun, ama olsun.
3. Biriniz bu amaca uygun bir eylem önerdiğinde, ille de herkesin katılması şart olmasın. Kimler katılıyorsa onlar katılsın, işin politik ve yasal sonuçlarından da sadece onlar sorumlu olsun. Katılmayanlar girişimin dışında kalacak değil, sadece o işe katılmayacaklar, bir sonrakine katılabilirler.
4. Ama girişimin adı hep kullanılsın ve yaşatılsın. Polis mühürleyecek bir merkez bulamasın. Bazı kişileri tutuklatsa bile çalışma devam etsin.
5. Var mı böyle bir yapı, tabii var: Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim, şu anda (2022) 27 yaşında.
6. Bu yöntem neden çok az kullanılıyor peki? Bizim geleneklerimize ters. Biz sivil toplumu da devlet şablonlarıyla oluşturmuşuz, buna alışmışız. Hep daha çok sayıda, daha geniş, daha büyük., daha kalabalık… olalım istiyoruz. Çünkü devlete hep ters düştüğümüzden mağlup taraftayız, her fırsatta hırpalanıyoruz. Bu nedenle çok daha geniş çevreleri katmayı amaçlıyoruz. Gene de bir yanımızla bize ters olanları dışlarken, diğer yanımızla karar alamayacak kadar hantal “sivil ve demokratik(!?)” yapılar oluşturuyoruz.
ÖZET ÖNERİ:
Siyasi Parti değil, belli amaçlı, gevşek yapılı bir GİRİŞİM.
Eylemler için ille de OYBİRLİĞİ şart değil, herkes sadece beğendiği işe katılır,
Her işte, o işe katılanlar sorumludur.
Ama Girişimin adı ve varlığı da yürür.
Şanar Yurdatapan
*****************************************
İlk metin 16.10.2021, son güncelleme 17.08.2022