Şanar Yurdatapan Söz UçarMüzik Ati’yi Anıyorum- 1

Ati’yi Anıyorum- 1

... YAŞASAYDI?..

by Sanar

Bugün 10 Nisan.
Sevgili Attila’yı (Özdemiroğlu) kaybedeli 2 yıl geçmiş.
Az sonra onu bir daha anmak için mezarı başında toplanacağız.
Onun müzisyenliği, olağanüstü yetenekleri, sanatçı kişiliği çok anlatıldı, anlatılacak.
Ama Attila onlardan ibaret değildi. Onun belki de en önemli yanı, duyduğu toplumsal sorumluluk ve bu sorumluluğu taşırken, gereklerini yerine getirirken gösterdiği azim ve gözü peklikti.
Hayatının son yılı güç geçti.
Önce Erdoğan ile oğlu arasındaki konuşmaları taşıyan “tape”lerin montaj olmadığını ispatladığı için başına gelmeyen kalmadı. Bütün gelir yolları kapatılarak açlıkla terbiye edilmeye çalışıldı.
Bir tiyatronun yıllardır kapalı gişe oynadığı ve oynamaya devam ettiği bir müzikali durduk yerde sahneden kaldırması düşünülebilir mi? Devlet Tiyatroları bunu yaptı. Çünkü Attila’nın telif hakkı geliri engellenmeliydi.
Son yıl çektiği sıkıntıların tanığıyım.
Ama mutluydu, mutluyduk.
Yıllar sonra tekrar birlikte çalışmaya karar vermiştik.
Tabii 1970’lerdeki ortaklığımız ŞAT Yapı’daki gibi haldır huldur, günde 24 saat değil; iki 70’lik ihtiyar olduğumuzu bilerek, daha sakin bir tempoda.
“Topluma Adanmış Şarkılar” adlı bir çalışma ile işe başladık.
Her ay yeni bir şarkı yapıp topluma armağan edecektik, isteyen istediği gibi kullansın, konserde söylesin, bastırabiliyorsa CD’sine alsın, İnternette yayınlasın, her şey serbest ve bedava. (Reklamda kullanılması hariç).
Sonra da bunu, finali televizyonda yayınlanacak bir yarışma ile destekledik.
CNNTÜRK’te yayınlanan, Mesut Yar’ın hazırlayıp sunduğu “Burada Laf Çok” adlı program yapısı içinde yola çıktık. İlk program, Sezen Aksu’nun da katılımıyla çok parlak bir başlangıç oldu. Ama ne yazık ki orada kaldı. Attila’nın ömrü vefa etmedi.
*****
Anılar beni geriye götürüyor.
Yıl 1974.
Kıbrıs’a çıkarma yapılmış, Unkapanı da sineğin yağını çıkarmak için hemen kolları sıvamış. Hemen her kapıdan benzer sesler çıkıyor, Yunanlıları aşağılayan hamaset destanları.
Ama Attila’dan farklı bir ses yükseliyor:
Gel kardeşim, sıcak kanlım,
Ege bizim beşiğimiz,
Aynı beşikte büyümüş
ikiz kardeş gibiyiz.
… …
Geldi artık, geldi vakti,
Bizi bize kırdıranla,
Kardeş kanı akıtanla
Savaşmanın vakti geldi…
Türkiye Müzisyenler Sendikası’nın genel kurulu.
Sevgili Şerif Yüzbaşıoğlu, bizim de burada aktif olmamızı, sendikaya genç kan getirmemizi istiyordu, biz de üyeydik.
Unkapanı’nda çalınan savaş tamtamları buraya da yansımıştı.
Sazı eline alan, bir öncekinden geri kalmamak için esip gürlüyordu.
Sanırım önce ben söz aldım.
Sanatçının sorumluluğundan söz ettim ve bizim yerimizin savaş değil, barıştan yana olması gerektiğini söyledim.
Bir alkış koptu…
Sanki o ana kadarki şoven nutukları alkışlayan bu salon değil.
Çok mutlu olduk tabii.
Ama Türk-İş temsilcisi (Müzisyenler Sendikası bu federasyona bağlıydı) hemen mikrofonu kaptı.
Sanatçı olarak barışçı duyarlılığımızı anladığını, ama katil Rumların genç öğretmenimizi ve yavrularını banyoda katlettiğini de unutmamamız gerektiğini, onların kanının yerde bırakılamayacağını haykırdı.
Bir alkış daha koptu.
Sanki az önceki barış dolu sözleri alkışlayan bu salon değil.
Tepemiz atmıştı. Attila fırladı, mikrofonu kaptı.
“Türklerle Yunanlılar arasında bu kan davasını başlatan ve körükleyen sadece iki tarafın faşistleri.
EOKA’cıları yaptıkları zulmün intikamını masum Yunan kadınlarından ve çocuklarından mı alacağız? Sonra bizim işleyeceğimiz cinayetin hesabını onların çocukları bizim çocuklarımızdan alacak…
Bunun adına KAN DAVASI denir, bir yere vardığı görülmemiştir.
Milletler arasında kan davası üretmek ve körüklemek bizim işimiz değil. Sanatçılar kan dökülmesine değil, akan kanların durdurulmasına, BARIŞA hizmet etmeli.”
Ve çoook daha büyük bir alkış koptu.
Sanki az önceki intikam çağrısını alkışlayan o bu salon değil.
Neden yazdım şimdi bunları?
Çünkü 44 yıl önce yaşananlar bugün gene tekrarlanıyor.
Sanatçılardan, kime ne yararı olduğu belli olmayan bir savaşta çığırtkanlık yapmaları bekleniyor.
Gördüğünüz gibi, Attila ölmedi.
Daha yapacak çooook işi var.
Şanar Yurdatapan, 20.04.2018