Marquez’in Kolera Günlerinde Aşk’ın benzedi, değil mi?
“Müzik” zaten aşkımız olduğuna göre, çok da ters olmadı bence.
Sırası mı şimdi, Korona denilen bela hayatımızı kararttığında?
Tabii zamanı.
Müziğin zamanı diye bir şey mi olurmuş?
Her zaman, insanın ve yaşamın olduğu her yerde müzik de olagelmiş, hep vardı, hep var.
İnsanlığın ilk dönemlerinde de vardı, vahşi bir hayvanı hep birlikte avladıklarında müzik ve dansla kutladıkları günlerde, Romalıların Hristiyanları aslanların önüne attığında birbirlerine sarılıp söyledikleri ilahilerde, Fransız ihtilalinde Marsilya’dan gelen gönüllülerin Paris’e girerken söyledikleri marşta, anaların, dul kadınların Yemen’e gidip dönmeyen oğullarının, eşlerinin ardından yaktıkları ağıtlarda, İtalyan Partizanlarından bugüne miras kalan, yeni kuşakların ağzında dünyayı ve doğayı yok olmaktan kurtarmak için hep bir ağızdan haykırılan “Ciao Bella”da…
İyi ki de var, iyi ki de müzikle dolu hayatlar yaşıyoruz.
Korona günlerinde, toplu ev hapislerinde balkondan balkona müzikle sesleniyor insanlar.
Korona morona dinlemeyip vahşetten geri durmayan zorbalara karşı Minessota’da, parlayan kıvılcımla Vaşington’da, Roma’da, Madrid’de, Londra’da alev alan toplumsal direnişlerde “No Justice – No Peace” diyor şarkılar, bangır bangır.
İğneyi önce kendimize batıralım.
“Sırası mı şimdi, Korona denilen bela hayatımızı kararttığında?” sorusuna vereceğimiz yanıt ne olmalı?
Bu sorunun yanıtı, aslında “Sanat ne içindir, SANAT için mi, TOPLUM için mi?” klasik ikilemine verdiğimiz yanıtta yatıyor.
“Sanat, sanat içindir” diyorsanız, “Benim siyasetle başım hoş değildir, sanatıma bakarım” diyorsanız siz bilirsiniz. Peki etliye-sütlüye dokunmadan sanatınızda kalmaya devam ederken, şarkılarınız neyi anlatacak?
Doğayı anlatabilirsiniz tabii.
Ama insan eliyle harap edilen dünyayı görmezden gelerek nasıl anlatabileceksiniz, nesli tükenen kuşların giderek duyulmaz hale gelen cıvıltılarını, göz göre göre yok edilen Amazon ormanlarındaki dev ağaçların gölgesindeki huzuru, bloklar halinde eriyerek suya gömülen Grönland buzullarının oluşturduğu bir adacığın üstünde hapis kalan zavallı kutup ayısının çaresiz inlemelerini? Göz yummak istediğiniz bu gerçekleri notalarınızın arkasına saklayabilecek misiniz?
Aşkı anlatabilirsiniz tabii, insanın belki de en güzel duygusunu.
Çocuk gelinlerin daha oyuncak bebeklerle oynamaları gereken yaşlarda anne olmaya zorlandıkları, kadına yönelik şiddetin polis ve yargı koruması altında nasıl giderek arttığını göre göre, birbirlerini gerçekten severek yaşamlarını birleştiren insanların, giderek artan ekonomik sıkıntıların altında ezildikçe birbirlerine duydukları sevgi ve saygının eriyip gittiği günümüzde nasıl anlatacaksınız aşkı?
Tabii ki şairler, yazarlar hayatı yazacak, ressamlar hayatı çizecek, heykeltraşlar bugünü yontacak ve geleceğe ulaştıracak. Sanatın her dalında sanatçılar yaşanan hayatı kaydedecek eserlerine, ama olduğu gibi, birilerinin onlara sipariş ettiği gibi değil. Tam tersine, gerçekleri dillendirmek başlarına dert açsa bile.
Ne yapabiliriz Korona günlerinde?
Bu günleri anlatabiliriz tabii ki.
“2. Paylaşım savaşından bu yana insanlığın karşılaştığı en büyük felaket” diye tanımlıyorlar Korona’yı. Neden böyle tanımlıyorlar? Çünkü ilk kez böyle bir felaket, “Dil, din, ırk, cinsiyet, sosyal sınıf farkı tanımadan herkesi vuruyor” diyorlar. Doğru, ama eksik, çünkü ilk değil. Adım adım ilerleyen, baş sorumluları tarafından durmadan inkar edilen “İklim Değişikliği” hepimizi “En Büyük Felaket” in eşiğine kadar getirdi.
Korona günlerinde aşk da pek ala üstüne eserler üretilebilecek bir konu.
Ben kendi hesabıma, 65+’ların Korona günlerini yazabilirim, değil mi?
Siz de yaşınıza göre 13-18’lerin ev hapsi günlerindeki yaşamlarını, duygularını; hapiste bir yakını olanlar, onların isteseler de korunamayacak bir yerde kadere terk edilmelerini; mizahi şarkılar üretiyorsanız, aleme nasihat veren en tepedekilerin neden maske takmadıklarını… vs.
Buyrun, seçin, beğenin alın.
Ama boş durmayalım, özellikle sanatıyla topluma umut ve cesaret vermeyi ilke edinenler.
Hadi bakalım, kolay gelsin.
Şanar Yurdatapan
8 Haziran 2020
KORONA GÜNLERİNDE MÜZİK
28