Röportaj

rojdaoguz13@gmail.com

by Sanar

20 Ağustos 2018
Grubunuzu, faaliyetlerinizi anlatır mısınız?
“Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim” ne zaman ve nasıl başladı? 1995’in Ocak ayında Yaşar Kemal’in “Der Spiegel” dergisinde yayınlanan bir yazısı nedeniyle DGM’ye çağrılmasına tepki olarak başlayan imza kampanyası, sonuçta bir “Sivil İtaatsizlik” eylemine dönüştü. Çoğu toplumca tanınan 1080 kişi, Yaşar Kemal’inki de aralarında olmak üzere 10 yasaklanmış metni içeren bir kitaba yayıncı olarak adlarını yazdılar ve içlerinden sembolik bir heyet DGM savcısını ziyaret ederek kendilerini ihbar etti. Sonra guruplar halinde savcının kapısı önünde “ifade kuyrukları” oluşturdular. Sonuçta 185 sanıklı ve çok eğlenceli dev bir dava açıldı.
Bu hareket 1995’den beri sürüyor. Bu süre zarfında 80 bini aşkın kişi 7 kitap ve 48 kitapçığa imza vererek başkalarının suç(!)larına katıldılar. Gerek yazıları yeniden yayınlanan, gerekse 7 kitap ve 48 kitapçığa yayıncı olmayı kabul eden 80 bini aşkın insan içinde hemen her tür düşüncede ve kimlikte insanlar yan yanaydı. Yeniden yayınlanan suçlu(!?) görüşlerin sahipleri arasında arasında Kürtler hakkındaki düşüncelerinden dolayı suçlananlar da vardı, bu konuya sıcak yaklaşmayan Atatürkçüler de. Dini kesimden insanlar da vardı, ateistler de. Şarkı da vardı, karikatür de…
Açılan davalardan ceza alan veya cezası kesinleşen oldu mu? İki dava hariç diğer davalar, bazılarında mahkumiyet kararları çıktıysa da “Erteleme Yasaları” nedeniyle infaz edilmedi. Osman Murat Ülke’nin bildirisi’nin ikinci kuşak yeniden yayını davası, 23 Nisan 1999 tarihinden sonra yayınlandığı için “Erteleme Yasası” kapsamına girmedi. Yayıncı olarak Şanar Yurdatapan ve gazeteci Nevzat Onaran, Genelkurmay Askeri Mahkemesi tarafından 2’şer ay hapse mahkum edildiler. Karar Askeri Yargıtay’ca onaylandı. 2000 yılı sonlarında ikisi de yatıp çıktılar. 
 
Bunca yıllık çalışma tabii ki sadece “Sivil İtaatsizlik”ten ibaret kalmadı. Sitemiz içinde ayrı bir site olarak yer alan “Düşünce Özgürlüğü için İstanbul Buluşması” gibi, “Bugünkü Türkiye’nin” gibi birçok başka çalışmaya da yol açtı. Girişim,–dileriz bir gün hiç gerek kalmaz- anti demokratik yasaları ve uygulamaları teşhir etmek ve etkisiz hale getirmek amacıyla, çok çeşitli alanlarda çalışıyor.
 
“Düşünce Suçu(?!)na Karşı Girişim”e nasıl üye olunur, nasıl yönetilir? Üye olunmaz, yönetim kurulu filan yoktur, yasal kimliği de yoktur, olamaz da. Çünkü bu bir “Sivil İtaatsizlik”, yani antidemokratik yasaları bilerek ve isteyerek çiğnemek, sonuçlarına da hazır olmak. Eh, “suç işlemek amacıyla” dernek kurup yasal kimlik edinmenin olamazlığı apaçık. Ancak bu sivil itaatsizliğin ilke ve kapsamı çok net ve sınırlı olduğundan uzun tartışmalar ve kararlar da gerektirmez. Yeni bir düşünce suçu davası başladığı haber alınınca, “Kimler bu suça katılmak ister?” çağrısına olumlu yanıt verenler, “sadece o olayla sınırlı” olarak DSKG’ye katılmış olurlar. Bu anlamda bakarsanız girişim, kimi eyleminde birkaç kişiden ibarettir, kimi eyleminde yüzlerce, binlerce kişi. Günümüze kadar bu şekildeki eylemlere katılanların toplam sayısı, yukarıda da belirtildiği gibi, 80.000’in üstündedir. Bu kadar gevşek bir yapıyı bir arada tutan ortak düşünce nedir? Voltaire’in 250 yıl önce söylediği şu sözler: “Görüşlerinizin hiçbirine katılmıyorum. Ama bunları açıklayabilme özgürlüğünüz için sonuna kadar yanınızda mücadele vermeye hazırım.
Girişimin aldığı ödüller: Bu mücadelenin ödülleri de doğal olarak insan hakları derneklerinden geldi. Türkiye’de İHD, MAZLUMDER ve ÇGD; değişik tarihlerde verdikleri “düşünce özgürlüğü” ödülleriyle bizi cesaretlendirdiler. Uluslararası alanda ise 2001’de HRW (İnsan Hakları İzleme Örgütü) “Hellman-Hammet”; 2002’de INDEX ON CENSORSHIP, “Best Circumvention of Censorship” (Sansürün tekerine en iyi çomak sokma) ve aynı yıl HRW’ın en büyük ödülü olan “Global Human Rights Defender” (Küresel İnsan Hakları Savunucusu) ödülleri girişimimize verildi. Son olarak 1995’te TGC’nin ifdade özgürlüğü ödülünü aldık.
 
Bu etkinlikle hedefleriniz nedir? Kampanyayı başlatmaya nasıl karar verdiniz? Ohal’i nasıl değerlendiriyorsunuz? Sohal ne demek?
Cumhurbaşkanı ve hükümetinin yürüttüğü “İşte OHAL’i kaldırdık” propagandasının boş sözden ibaret olduğunu, OHAL’in kaldırılmak yerine Sürekli OHAL’e dönüştürüldüğünü vurgulamak. Kampanyayı yürüten biz değiliz, bizim de üyesi olduğumuz IFEX. (Türkiye’deki üç üyesi Bianet, biz ve P24) İfade Özgürlüğü örgütlerinin uluslararası çatı organizasyonu IFEX’in  70 ülkede 119 üyesi var ve bunların 18’i (HRW/İnsan Hakları İzleme, International PEN, Article 19, INDEX on Censorship, IPA Yayıncılar Birliği, Freedom House, RSF/Sınır Tanımayan Gazeteciler, IPA Ululslararası Basın Enstitüsü gibi. uluslararsı kurumlar.  (www.ifex.org)
 
İnsanlara nasıl ulaşıyorsunuz, kat ettiğiniz bir yol var mı?
IFEX, üyesi olan tüm kuruluşlara çağrı yollayarak, katılmak isteyen kurumların  23 Ağustos akşamına kadar imzalarını göndermelerini istedi. Bu imzalar, metinle birlikte sitede yayınlanacak ve tabii TC Cumhurbaşkanlığına ve TBMM’ye de yollanacak.
Devletlerin ne yaptığı veya yapmadığı kendilerini ilgilendirir. Zaten onlar da genellikle gündelik çıkarlarına pazarlık malzemesi olarak kullanırlar insan hakları ihlallerini. Oysa bu mesaj DÜNYA SİVİL TOPLUMUNUN mesajı, bir anlamda İNSANLIĞIN SESİ.
Türkiye 5 tepeden büyük müdür peki?
Türkiye 5tepenin biçtiği deli gömleğine sığmayacak kadar büyüktür. Gömleğin çatırdadığını duyuyor, dikişlerin attığını görüyoruz. Satın alınmış gazetelere TV kanallarına baktığımızda görmüyoruz ama çarşıya çıktığımızda, pazara gittiğimizde görüyoruz. Gerçek orada işte.