Sivil Sayfalar

by Sanar

-Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişimi kendisini nasıl tanımlıyor? Nasıl kuruldu, yol aldı?
 
– Düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan her türlü (yasal, idari, toplumsal) engele karşı aktif yöntemlerle karşı durmak.
– 1995’te Yaşar Kemal’in Alman “Der Spiegel” dergisinde yayınlanan bir makalesi nedeniyle DGM’de yargılanmasına tepki olarak başlamıştı. Ama hiçbir olayla sınırlı kalmadı, içeriği ne olursa olsun, ifade özgürlüğünün kısıtlandığı her olaya müdahil olmaya çalıştı. İster Kürt konusunda olsun, ister İslam, ister şarkı olsun, ister şiir, tiyatro, karikatür…
-‘Düşünce suçu’ kavramını nasıl ele alıyorsunuz?
 
– Düşünceyle kim baş edebilir ki?
Düşünce, ancak ifade edilmeye kalkınca suç sayılıyor.
Olmaz öyle şey.
“Nefret söylemi” dışında her şey ifade özgürlüğüne girer.
Hatta “Nefret söylemi” bile, eğer “yakın ve ciddi bir tehlike” oluşturmuyorsa sorun değil.
Örneğin, biri çıkıp yarın Taksim meydanında “Yahudiler kanımızı emiyor, onları gebertelim” diye bağırsa, bu çağrıya toplumsal bir karşılık bulabilir mi? Tabii ki hayır.
Ama aynı söz 1933 Almanyasında söylendiğinde durum farklıydı.
 
-Sizce Türkiye’de düşünmek suç mu? Hangi düşünceler suç, neden suç olarak görülüyor ve cezalandırılıyor?
 
– Evet, genelde Devletin, özelde ise Erdoğan’ın hoşuna gitmeyen tüm düşüncelerin ifade edilmesi suç sayılıyor. TCK’nun 299 -305 arasındaki maddelere göre, ne desen suç. Devletin orasına burasına hakaretle suçlanıyor insanlar. İşin acı tarafı, sadece medya değil, yargı sistemi de baştan aşağı Erdoğan tarafından işgal edilmiş durumda. Yönetimi eleştirmek cüretini gösteren herkes, önce Erdoğan medyası tarafından hedef gösteriliyor, sonra Erdoğan yargısı tarafından yargılanıp mahkum ediliyor.
-Diğer ülkelerde tablo nasıl peki?
 
– İnsan hakları ve demokrasinin söz konusu olmadığı, bize benzer, hatta daha beter ülkeler var ne yazık ki. Ama demokratik ilkelerin geçerli olduğu ülkelerde böyle bir rezillik yok.
Eee, ne olmuş? “Bizden daha kötüsü var, halimize şükredelim” demek zorunda mıyız?
Ne münasebet! Biz toplum olarak kendimizi defalarca ispatladık. Daha gerisini kabul edemeyiz.
-Davaları da takip ediyorsunuz, nasıl davalar bunlar? Bunları takip etmek neden önemli?
 
– Tabii ki çok önemli. Her ne kadar ömür törpüsü olsa da.
Yapılan hukuksuzluklara engel olamasak da bunların kayda geçirmeliyiz.
Zira günü geldiğinde bunları kanıtlayacak belgelere ihtiyacımız olacak.
“Şu şu yapılmıştı” demek bir şey ifade etmiyor. Kanıtlamak için belgelere ihtiyaç var.
Yaptığımız sivil itaatsizlik eylemleriyle en azından buna sağlıyoruz, mahkeme kayıtlarına geçiyor.
-Düşünce suçlarına karşı mücadele etmek neden önemli sizce?
– “Düşünce Suçu” denen şey, kendi başına bir şey değil ki!
Bir haksızlığa uğradığını düşünen bir kişi hakkını aramaya kalktığında bu kanun maddelerine tosluyor.
Kaybolan çocuğunu arayan bir anne, ekmeğinin küçülmesine karşı çıkan bir emekçi, KHK ile işinden atılan bir kişi hakkını aramaya, bunun için kamuoyu desteği aramaya kalktığında tosluyor bu maddelere.
“Düşünce Suçu” soyut bir kavram değil, aksine, tüm özgürlüklerin anahtarı.
-Düşüncenin cezalandırılması ve adalet ilişkisini nasıl ele alıyorsunuz?
-Amaç ve hedefiniz ne peki? Ne yapmak istiyorsunuz, neyi değiştirmek istiyorsunuz?
 
Sanırım bu iki sorunuzun yanıtını daha önce vermiş oldum